REFLÜ HASTALARINDA DİKKAT EDİLECEKLER
-
Kızartma ve yağlı yiyeceklerden kaçınılmalı
-
Çukulata, nane, alkol, kahve, gazlı içecekler, portal suyu, narangiye meyvalar, domates sosu, ketçap, hardal, sirke, turşu reflüyü artırır.
-
Aspirin ve diğer ağrı kesici ilaçlar (Bazı tansiyon ve kalp ilaçları da reflüyü artırabilir. Kullandığınız ilaçları doktorunuza gösteriniz) reflüyü artırır.
-
Sigara içilmemelidir; tütün, tükrük salgısını azaltır, mide asit salınımını artırır ki, bu reflü hastalığında istenmeyen bir etkidir. Ayrıca alt kapak basıncını azaltıcı etkisi vardır.
-
Fazla kilosu var ise hasta normal kilosuna döndürülmelidir.
-
Sıkı giysiler giyilmemelidir.
-
Gece yatmadan önceki 2-3 saatte yemek yenmemelidir.
-
Haftada 2-3 defa olan yanmalarda antasid veya H2 reseptör antagonisti diye adlandırılan ilaçlar kullanılabilir.
-
Yatak baş kısmı belden itibaren yükseltilmeli böylece mide içeriğinin yemek borusuna dönüşü önlenebilir.
-
Eğer bu önlemlere rağmen haftada 2 den fazla yanma oluyorsa mutlaka doktora başvurulmalıdır.
Reflü ilaçları ‘kanser’ ve ‘kemik kırığı’ yapmıyor
Reflü tedavisinde çiğneme tabletleri, H2 reseptörleri (mide asidini azaltan ilaçlar) ve ‘Proton Pompa İnhibitörleri’ (PPI) kullanılıyor. Proton pompa inhibitörlerinin hastalarda, kansere ve kemik kırıklarına yol açtığına ilişkin iddialar bulunuyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi’nden Gastroentereloji ve Hepatoloji Uzmanı Doç. Dr. Murat Saruç, “Biz bu ilaçları güvenli, etkili ve düşük maliyetli oldukları için kullanıyoruz. Kansere ve kemik kırığına yol açtığına ilişkin bilimsel bir delil yok” dedi.
Reflü yemek yedikten sonra, mide asidinin yemek borusuna kaçması ve bu bölgenin tahriş olmasıyla ortaya çıkan bir hastalık. Bu asidik yapı, yemek borusunda iltihaba yol açarak hastaların yaşam konforunu bozuyor.
Yemek borusu bir hortuma benziyor. Hortumun alt kısmındaki kaslar daha kalın. Bu alt kısımda paket lastiğine benzeyen bir yapı var ve bu bölümün sürekli kapalı durmasını sağlıyor. Biz yutkunduğumuzda yılanın hareketlerine benzer bir şekilde besin kıvrılarak yemek borusundan aşağı iniyor. Aşağı inerken, paket lastiğine benzeyen bölüm açılıyor ve yiyeceklerin buradan geçmesinden sonra kapanıyor. Reflü olduğunda bu bölüm yemek yenilmese de kendiliğinden açılıyor. Bu nedenle her hastada bu bölümü ameliyatla daraltmanın doğru olmadığını belirten Dr. Murat Saruç, “Ameliyat doğru hastalarda uygulandığında başarılı oluyor. Mesela hasta gençse, ilaç tedavilerinden fayda görüyor ancak uzun yıllar ilaç tedavisi görmek istemiyorsa ameliyat edilebilir. Ancak bazı hastalarda ameliyattan 10 yıl sonra da, yine ilaç tedavisi gerekebiliyor, ameliyat da her zaman etkili bir çözüm olmayabiliyor” diye konuştu.
ÇİKOLATA VE CİPS REFLÜ YAPIYOR
Reflü için risk faktörleri var. Bunların başında aşırı şişman olmak gerekiyor. Eğer kişi 180 kilodaysa ve reflü oluşmuşsa, kilo vermesi öneriliyor. Bu hastaların ideal kilolarına inip, sağlıklı bir beslenme sistemi uyguladıklarında reflüden de kurtulduklarını belirten Dr. Saruç, reflünün nedenlerini şöyle sıraladı:
-
Hızlı yemek yemek
-
Yüksek yağ ve karbonhidrat içerikli besinler tüketmek
-
Dar giysiler giymek
-
Yemek yedikten hemen sonra yatmak
-
Şişmanlık
-
Yemekten sonra spor yapmak
-
Çikolata, susamlı yiyecekler, portakal, kuruyemiş, patates cipsi, sigara, alkol, kahve rüflüye neden oluyor. Bunların bırakılması gerekiyor.
TEDAVİ ÖMÜR BOYU SÜRÜYOR
Reflü tedavisinde 3 farklı seçenekten yararlanılıyor. Bunlar çiğneme tabletleri, H2 reseptörleri ve proton pompa ihhibütörleri. Çiğneme tabletleri, midenin asidini azaltmak amacıyla kullanılıyorsa da, midenin daha fazla asit salgılamasına yol açıyor. Etkisi geçici. Bu nedenle tedavide tek başına kullanılmıyor. H2 reseptörleri, içindeki etken maddeler yardımıyla midedeki asit salgısını azaltıyor. Anti proton pompa inhibütörleri denilen ilaçların yan etkileri yok denecek kadar az, asidi tam olarak baskılıyor. Reflünün uzun dönemde en korkulan komplikasyonunun yemek borusu kanseri riski olduğuna değinen Dr. Saruç, bu kanserin çoğu zaman reflünün yol açtığı hücresel değişim tarafından tetiklendiğini söyledi. Barrett sendromu (özofagusu) olarak bilinen ve yemek borusunda barsak türü hücrelerin görülmesinin kanserin öncesi dönemi işaret ettiğini belirten Dr. Saruç, “Endoskopi sonucunda hastalığı kansere dönüşmeden Barrett aşamasında yakalarsak, ameliyat edilmesini önerebiliyoruz” dedi.
-
Reflü hastalığı nasıl oluşuyor? Reflüyü tetikleyen nedenler nelerdir? Maddeler halinde ve kısa açıklamalarıyla yazar mısınız?
Reflü kelime anlamı olarak geriye kaçış demektir. Gastroözofageal reflü; mideden (gastro) yemek borusuna (özofagus) kaçışı gösterir. Mide içeriği; mide içinde bulunan hücrelerin yapıp saldığı asit nedeni ile çok tahriş edicidir. Mide içindeki koyu kıvamlı bir sıvı (mukus) tabakası ile kendini korur. Ancak aynı asit yemek borusuna gelirse, yemek borusunun kendini asitten korumasını sağlayacak bir mekanizma yoktur, asit tahrişe neden olur. Hastalar asit ve enzimli mide içeriğinin yemek borusuna dönmesini, göğüs arkasında yanma olarak hisseder bazen de bunun boğaza ve boyuna yansıdığını ifade eder. Yanma ve baskı tarzında olan bu yakınmalar yemekten sonra artar ve saatlerce sürebilir.
Asitli ve tahriş edici mide içeriğinin yemek borusuna geri dönmesi ve bu bölge ile uzun süre temas etmesi sonucu şikayetler oluşur. Yemek borusunun asitten kendini koruma özelliği yoktur. O halde tahriş edici mide içeriğinin geri dönüşü önlenmelidir. Bunun en önemli öğesi yemek borusunun alt ucunda bulunan kasların oluşturduğu kapağının normal çalışmamasıdır. Aşağı yemek borusu kapağı olarak bilinen bu yapının görevi mide içeriğinin yemek borusuna kaçışını önlemektir. Reflü hastalığında en sık bulunan bulgu bu kapağın gevşekliğidir. Mide fıtığı gibi yapısal bozuklar da reflü oluşunu kolaylaştıran faktörlerdir. Aşırı kilolu olmak, fazla yemek yenmesi, yemek borusu altındaki kapağın gevşemesine neden olan ilaç ve gıdalar da reflüye neden olur.
-
Reflünün tedavisi nasıl yapılıyor? Hangi yöntemler kullanılıyor? Bu yöntemlerin avantaj ve dezavantajları nelerdir? Hangi tedavi kime uygundur?
Gastroözofajiyal reflü hastalığında tedavi
Tedavi de amaç; Asitli ve tahriş edici madde içeren mide içeriğinin yemek borusuna geri dönüp, yemek borusu içindeki hücreler ile uzun süre temasını engellemektir. Bu amaca ulaşmak için uygulanacak tedaviler şunlardır.
-
Yaşam tarzında yapılacak değişiklikler;
-
Tıbbı Tedavi;
-
Endoskopik tedavi;
-
Cerrahi tedavi;
Yaşam tarzında yapılacak düzenlemeler
Özellikle seyrek görülen yanmalarda yaşam tarzındaki değişikler yararlı olabilir.
-
Yanmaya neden olan yiyecek ve içeceklerden ( çikolota, kahve, biberli, yağlı baharatlı yiyecekler, domates suyu ve alkollü içecekler) uzak durmalıdır.
-
Sigara içilmemelidir; tütün, tükrük salgısını azaltır, mide asit salınımını artırır ki, bu reflü hastalığında istenmeyen bir etkidir. Ayrıca alt kapak basıncını azaltıcı etkisi vardır.
-
Fazla kilosu var ise hasta normal kilosuna döndürülmelidir.
-
Sıkı giysiler giyilmemelidir.
-
Gece yatmadan önceki 2-3 saatte yemek yenmemelidir.
-
Haftada 2-3 defa olan yanmalarda antasid veya H2 reseptör antagonisti diye adlandırılan ilaçlar kullanılabilir.
-
Yatak baş kısmı belden itibaren yükseltilmeli böylece mide içeriğinin yemek borusuna dönüşü önlenebilir.
-
Eğer bu önlemlere rağmen haftada 2 den fazla yanma oluyorsa mutlaka doktora başvurulmalıdır.
Tıbbı tedavi
Tıbbı tedavide de amaç;
-
Şikayetleri gidermek
-
Yemek borusu tahriş ve iltihabını iyileştirmek
-
Yemek borusu iltihabının tekrarlamasını ve komplikasyonların gelişmesini önlemektir.
Gastroözofajiyal reflü hastalığı uzun süreli ve tekrarlayan bir hastalıktır; o halde tedavi de uzun süreli olmalıdır.
Kullanılan ilaçlar;
H2 reseptör antagonistleri ;
1970 li yıların sonuna doğru kullanım alanına giren bu ilaçların özelliliği midenin asit salgılamasını baskılamaktır. Böylece asit içeriğin yemek borusuna dönmesi önlenmiş olur, yemek borusunda oluşmuş iltihap, tahriş, ülser var ise bunun iyileşmesi sağlanır ve hastanın yakınmaları ortadan kalkar. O yıllardan itibaren etki mekanizması aynı olan birçok ilaç ( cimetidin, ranitidin, famotidin gibi ) piyasaya çıkmıştır.
Proton pompası inhibitörleri;
Bu grup ilaçlarda 1980 lı yıllarda tedavi alanına girmiştir. Mide deki asit yapan hücrelerden asit oluşmasını daha kuvvetli bir şekilde baskılar. Özellikle iltihabın iyileşmesinde ki en etkili ilaçtır. 6-8 haftalık tedavilerden sonra %75 - 100 arasında endoskopik iyileşme sağladığı rapor edilmiştir. Şiddetli reflü hastalarının sürekli tedavi altında kalması gerekebilir.
Motilite ilaçları;
Bu grup ilaçlar hem yemek borusu alt kapak basıncını arttırarak hem de midenin çabuk boşalmasını sağlayarak şikayetlerin iyileşmesini sağlayabilir.
3-İnatçı reflü hastalığı nasıl tedavi edilir?
Yukarda önerdiğimiz tıbbı tedavinin başarılı olamadığı bazı hastalar olabilir. Bu durumlarda endoskopik ve cerrahi tedavi düşünülmelidir. Endoskopik ve cerrahi tedavi yöntemlerinin de amacı aşağı kapak bölgesini bazı tekniklerle kuvvetlendirmek ve mide fıtığı var ise onu tamir şeklinde uygulanır. Bu yöntemlerin gerekliliği çok iyi değerlendirmelidir, hastaların yarısından çoğu bu tür yaklaşımlar sonrası da ilaç kullanmak zorunda kalmaktadır. Endoskopik veya cerrahi tedavi kararı, gerekli incelemeler yapıldıktan sonra, reflü konusunda geniş deneyimi bulunan ve birçok bölümün (gastroenteroloji, cerrahi, radyoloji, patoloji, göğüs hastalıkları, kulak burun boğaz, nükleer tıp v.b) birlikte çalıştığı merkezlerde verilmeli ve işlemler buralarda gerçekleştirilmelidir.
Sonuç olarak; sürekli göğüs arkasında yanma yakınması olan hastalarda bu; ciddiye alınmalı, aksi takdirde tedavisi güç sonuçlarla karşılaşmak olasıdır. Öncelikle bunun kalp hastalığı ile ilişkisi ortaya konmalı eğer kalp ile ilgili değil ise yemek borusu mutlaka incelenmelidir.
Yemek borusu hastalıklarının çoğunda yanma şikayeti bulunur. Daha öncede açıkladığımız gibi asitli tahriş edici mide içeriği yemek borusu ile ne kadar sık ve ne kadar uzun süre temas ederse mukoza da iltihap, tahriş, ülser, darlık gibi hastalıklara o kadar çok neden olabilir.
Daha da önemlisi kansere neden olabilen bir lezyon olan yemek borusu hücrelerinin barsak hücresine değişimi (Barrett özofagusu) oluşabilir. Böyle bir oluşumun erken tanısı ve takibi hayati önem taşımaktadır. Tüm bu nedenlerle reflü hastalığı; üzerinde durulması, önemsenmesi gereken bir durumdur.
Reflüsü olan hastaların bir kısmında beslenme kurallarına sürekli uymak koşuluyla 3-6 aylık tedavi sonrasında şikayetler ortadan kalkmaktadır. Bazı hastalarda tedavinin ömür boyu devam etmesi gerekmektedir; bazılarında ise olumlu sonuç alınıp tedavi kesildikten sonra tekrar alevlenmeler ortaya çıkabilmektedir. Bu açıdan reflü, yüksek tansiyona benzer; tedavi edildiği sürece ciddi sağlık problemlerine yol açmaz, tedavi edilmediğinde ise tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
-
Dünyada ve ülkemizde kaç kişi bu sorunla karşı karşıya? İstatistiki veri sunabilir miyiz?
Toplumda her 10 kişiden 2’si ayda bir kez yanmadan şikayet eder. Bu hastaların %20’si de her gün bu şikayetleri yaşar. Bu hastaların çoğunluğu yaşlılar ve hamilelerdir.
Reflü hastalığı Batı Avrupa ve ABD'de tıbbın en yaygın hastalığı olarak kabul edilmekle birlikte ülkemizdeki tanınma oranı çok düşüktür. Ülkemizde gastroözofajial reflü sendromu her 100 kişinin 20’sinde bulunmaktadır. Buna göre 70 milyonluk ülkemizde yaklaşık olarak 14 milyon gastroözofajial reflü hastası vardır. Bu hastalık son yıllarda kitle iletişim araçlarının yoğun ilgisi ile biraz daha fazla duyulur olmuştur. Hekimlerimizin bu hastalıkla ilgili deneyimlerini artırmaları sonrasında hastalığın gerçek oranlarının ortaya çıkacağını düşünmek gerçekçidir.
Her hekimin mide yakınmaları ile başvuran hastalarına kısaca:
"göğüs kemiğinizin arkasında yanma veya rahatsızlık hisseder misiniz?"
"ağzınıza acı-ekşi su veya yedikleriniz gelir mi?" sorularını sorması tanıyı koyduracaktır. Bu soruları her hastasına bir hekimin gastroözofajial reflü tanısındaki artışları şaşırtıcı oranlara ulaşacaktır.
-
Reflüye neden olan hastalıklar var mıdır?
Reflü hastalığı yemek borusu alt kısmında bulunan kasların istemsiz ve kendiliğinden zaman zaman gevşeyerek mide içeriğinin yukarıya doğru gelmesi ve hastada yakınmalara neden olmasıdır. Eğer bu şikayetler başka bir hastalık nedeniyle orataya çıkıyorsa buna reflü hastalığı ismi verilmez.
Skleroderma gibi bazı romatolojik hastalıklarda, yemek borusu alt ucunu daraltan hastalıklarda, yemek borusunun hareketlerinin bozulduğu olgularda, mide boşalmasını geciktiren mide çıkış tıkanıklığı gibi durumlarda reflüye benzer yakınmalar ortaya çıkabilmektedir. Ancak bunların gerçek reflüden ayrılması oldukça önemlidir. Çünkü hem tedavi farklıdır, hem de gereksiz yapılacak reflü ameliyatı sonrası şikayetleri azalmadığı gibi daha da artacaktır.
-
Beslenme reflü ilişkisi hep tartışılıyor. Hangi besin maddeleri reflüyü artırıyor? Reflü rahatsızlığını önleyen yiyecekler yok mu? İncir ve balın iyi geldiği söyleniyor, ilaç tedavisi dışında hastalarınıza rahatlatıcı zarar vermediği bilinen alternatif bazı yöntemler (gıda temelinde öneriler) de sunuyor musunuz? Yanıtınız evetse, bunlar nelerdir?
Bazı gıdaların reflüyü arttırdığını biliyoruz (yağlı yiyecekler, yüksek kalorili, baharatlı yiyecekler, pastane ürünleri, portakal suyu). Bu nedenle reflüyü arttıran yiyecek ve içeceklerden ( çikolota, kahve, biberli, yağlı baharatlı yiyecekler, domates suyu ve alkollü içecekler) uzak durmalıdır. Sigara içilmemelidir; tütün, tükrük salgısını azaltır, mide asit salınımını artırır ki, bu reflü hastalığında istenmeyen bir etkidir. Ayrıca alt kapak basıncını azaltıcı etkisi vardır.
Son zamanlarda tüm hastalıklarla ilgili olduğu gibi reflü hastalığında da bazı “doğal” ürünleri kullanmanın yararlı olduğu söylenmektedir. Bunlardan bazıları zeytin çekirdeği yutmak, bir yudum süt içmek veya bazı bitki çaylarını kullanmak gibi insan zekasını ciddiye almayan yaklaşımlardır.
Tıppta tedavide kullanılan tüm ilaçlar doğadan elde edilmişlerdir, onlarda doğaldır, ilaç olmalarını sağlayan şey güvenlikleri konusunda çalışılmış ve denenmiş olmalarıdır. Otlar, bitkiler, karışımlar ise doğal ama test edilmemiş, etkisi ve zararı bilinemeyen tedavi edici oldukları iddia edilen maddelerdir. Reflü hastalığında iyi gelen veya reflünün sürekli kaybolmasını sağlayan bir “doğal tedavi” yoktur.
Hastaların bu tür ürünler ile tedavi gündeme geldiğinde kendi kendilerine sormalarını istediğimiz sorular şunlar.
1-Karaciğer ve böbrek yetmezliğinde akla gelmesi gereken ilk durumun hastanın kullandığı “doğal veya bitkisel” ürünler olduğunu biliyorlar mı?
2-Bu tür bir tedaviyi niye diğer bilim adamları veya sözüm ona “doğal tıp uzmanları” bilmiyor da bir tek bunu iddia eden kişi biliyor?
3-Niçin “doğal tıp uzmanları” hastalanınca gerçek sağlık bakanlığı onaylı ilaçları kullanıyorlar ama başkalarına doğal tedavi öneriyorlar?
4-Bitkilerin doğal olmasına rağmen zararlı olabidiğini hatırlıyorlar mı? (Karalahananın fazla tüketilmesi guatra, meyan kökünün tüketilmesi böbrek hastalığına neden olduğunu vb).
Prof.Dr. Murat SARUÇ